
Bazı tarımsal ürünler ismiyle hatırlanır. Iceberg marulu, işte bu ürünlerden biri. Ancak onu bu kadar tanınır yapan sadece kıtır yaprakları değil, isminin ardında yatan “soğuk” bir hikâye.
Yirminci yüzyılın başlarında Amerika’da tarım hızla ticarileşirken, Kaliforniya ovalarında yetiştirilen marulların ülkenin dört bir yanına ulaştırılması büyük bir meseleydi. Soğutmalı araçlar henüz icat edilmemişti. Çözüm, üreticilerin aklına buz kalıplarıyla dolu tren vagonları yerleştirmekle geldi.
Bu yeni taşıma yöntemiyle, marullar buzların arasında yolculuk ederken hem tazeliğini koruyordu hem de daha uzak pazarlara ulaşabiliyordu. Tam da bu yüzden, tren istasyonlarına yaklaşan vagonları gören insanlar, eğlenceli bir benzetmeyle şöyle bağırıyordu: “Buzdağları geliyor!”, İngilizcesiyle: “The icebergs are coming!”
Zamanla bu esprili ifade, marulun kendisiyle özdeşleşti. Böylece bugün hepimizin market raflarında gördüğü "Iceberg marulu" adı doğmuş oldu.
Birçok avantajı beraberinde getirdi
Aslında "Iceberg", marulun doğal bir özelliğini değil, lojistik bir yeniliği ifade ediyor. Buzdağı gibi sert, kat kat ve dayanıklı yapısıyla bu tür, taşıma sırasında zarar görmüyor; soğukta uzun süre tazeliğini koruyabiliyor. Bu özellikleriyle serin bölgelerde yetiştirmeye uygun hâle geldi, uzak pazarlara ihracatta avantaj sağladı, market zincirlerinin ve gıda endüstrisinin gözdesi oldu. Ayrıca yapraklarının dayanıklılığı ve nötr tadı, onu salatalardan sandviçlere kadar pek çok yemeğe uygun hâle getirdi.
Basit bir çözümle küresel bir oyuncu oldu
Iceberg marulu tarımda inovasyonun ve pazar odaklı düşünmenin başarılı bir örneği. Basit bir nakliye çözümü, bir türü küresel pazarın başrol oyuncularından biri hâline getirdi. Iceberg marulu tarımı lojistik süreçlerle birlikte düşünme gerekliliğinin canlı bir örneği.