
Dünya sofralarının ortak paydası olan kuru fasulye farklı coğrafyaların aynası durumunda. Bu iki yönlü aynanın bir yüzünde Türkiye köklü mutfağı, geleneksel yemek alışkanlıkları ve küçük ölçekli çiftçilerin üretim çabasıyla öne çıkan bir ülke olarak duruyor. Diğer yüzünde ise tropikal iklimin bereketiyle kurulan büyük ölçekli üretim zincirleri, teknolojiyle desteklenen verimlilik ve iç pazara rağmen ihracata odaklanan tarımsal politikalarla Brezilya var.
Türkiye’deki bağlılık üretime yansımıyor
Türkiye’de kuru fasulye geleneksel mutfağın sembollerinden biri. Özellikle pilavla kurduğu birliktelik, ürünü vazgeçilmez kılıyor. Ancak bu güçlü bağlılık, tarımsal üretim sistemine aynı ölçüde yansımıyor.
Türkiye’nin yıllık kuru fasulye üretimi yaklaşık 250 bin ton seviyesinde seyrediyor. Üretim ağırlıklı olarak Orta ve Doğu Anadolu'da küçük ölçekli çiftçiler eliyle gerçekleştiriliyor. Son yıllarda iklimsel belirsizlikler, sulama altyapısının yetersizliği ve girdi maliyetlerindeki artış üretim potansiyelini zorlarken, Türkiye zaman zaman dışa bağımlı hâle geliyor.
İthalat, Kanada’dan Arjantin’e kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Yine de iç pazarda yerli üretime yönelik güven duygusu, ürünün tarihsel ve kültürel konumundan beslendiği için güçlü kalmayı sürdürüyor.

Brezilya üretim gücüyle öne çıkıyor
Brezilya ise kuru fasulyeyi stratejik bir tarımsal ürün olarak ele alıyor. Ülkede kişi başı yıllık tüketim 15 kilograma kadar çıkarken, üretim hacmi 2.5 ila 3 milyon ton arasında değişiyor. Üretim, geniş tarım arazilerinde, yüksek verimlilikle ve dijital tarım teknikleriyle gerçekleştiriliyor.
Brezilya Tarım Araştırma Kurumu (EMBRAPA) gibi kamu destekli yapılar, ıslah edilmiş tohumlardan sensör destekli tarım çözümlerine kadar pek çok inovasyonu üreticilere ulaştırıyor. Bu yaklaşım yalnızca iç tüketimi karşılamakla kalmıyor; ülkeyi aynı zamanda Afrika ve Asya gibi büyüyen pazarlarda güçlü bir ihracatçı konumuna taşıyor.
Fark sadece üretim miktarlarında değil
İki ülkenin kuru fasulye politikaları arasındaki fark, yalnızca üretim miktarıyla değil, üretim süreçlerinin niteliğiyle de belirginleşiyor. Türkiye geleneksel yöntemlerle ve sınırlı devlet desteğiyle ilerlerken, Brezilya planlı, teknoloji odaklı ve ihracata entegre bir yapı inşa etmiş durumda.
Yeniden ele alınması gerek
Türkiye’nin sahip olduğu geleneksel avantaj, potansiyel olarak markalaşma ve katma değerli ürün yaratma yönünde değerlendirilebilir. Ancak bu potansiyelin gerçekleşebilmesi tarımsal modernizasyonun hızlandırılmasını, planlamanın etkin yapılmasını ve tohum politikalarının yeniden ele alınması gerektiriyor.