
Bugün evlerin vazgeçilmezi olan salon bitkileri, aslında 19. yüzyılın estetik ve sosyal bir devrimi olarak tanımlanıyor.
Evde bitki yetiştirmenin kökleri Antik Mısır'a, Çin’e, Roma atriumlarına kadar uzansa da bu geleneğin kitlesel kültüre evrilip halkın alışkanlığı aldığı dönemin adı net: Viktorya Dönemi.
Viktorya Dönemi, İngiltere’de Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışından (1837) ölümüne kadar geçen süreyi kapsıyor. Bu dönem, Britanya İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu, aynı zamanda sanayi, kültür, bilim ve toplumsal yapıda büyük dönüşümlerin yaşandığı bir zaman aralığını ifade ediyor.
Dekorun ötesinde: Saygınlık ve ahlaki denge
19. yüzyıl ortalarından itibaren sanayileşmenin etkisiyle ev mimarisi değişiyor, orta sınıf yükseliyor ve estetik tercihler evin içine taşınıyordu. Bu dönemde cam üretimindeki gelişmeler sayesinde ortaya çıkan “conservatory” (kış bahçesi) kavramı, doğayı dört duvarın içine taşımayı mümkün kıldı. Tropik bitkiler ilk kez İngiliz ev hanımlarının dekorasyon tercihlerine konu oluyor; eğrelti otları, palmiyeler, aspidistra gibi dayanıklı salon bitkileri hızla yayılıyordu.
Bitkilerin evdeki varlığı sadece görsel bir trend değil, ahlaki bir göstergeydi. Viktorya dönemi Britanya’sında doğayı yaşam alanının içinde tutmak, ruhsal bir dengeyi temsil ediyordu. Evdeki bitki, sahibinin saygınlığını, estetiğini ve inceliğini gösteriyordu. Bitkiler artık sadece bir dekoratif nesne değil, ev halkının “terbiyesinin” tanığıydı.
Hobi değil, kültürel bir alışkanlık
Viktorya döneminde bitki yetiştiriciliği, ilk kez yalnızca seçkinlere ait olmaktan çıkıp orta sınıfın da pratiği hâline geldi. O dönemde yayımlanan el kitapları ve dergiler sayesinde bitki bakımı öğrenilebilirken esas dönüşüm cam ve sera teknolojilerinin tropik bitkilerin iç mekânda yaşamasına olanak tanımasıyla oluştu.
Evde bitki yetiştirmek artık “hobi” olmanın ötesinde bir kültürel alışkanlık. Bu alışkanlığın şekillendiği en önemli dönem ise şaşırtıcı biçimde teknolojiyle değil, doğayla bağ kurma arzusuyla şekillenen Viktorya dönemi.
Bitkiler, o gün birer “yaşayan dekor” olarak hayatımıza girdi; bugün ise evin içindeki doğayı temsil ediyorlar.