Hasan Çelen
Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü
Tohumculuk Politikaları Uzmanı
Muz üretimindeki artışla önemli mesafe alan Türkiye, verim sıralamasında dünyada ilk sıraya yerleşmiş durumda. Üretimde yakalanan başarılı performansa paralel olarak ıslah çalışmalarında da önemli bir mesafe kat edildiği geliştirilen yeni muz çeşitleri ile ortaya konuyor. Ancak sonuçlar ne kadar olumlu olsa da muz üretiminin önünde birtakım engeller de bulunuyor.
Ülkemizde son yıllarda vites yükselten muz sektörünün başladığı koşunun kısa mesafe mi yoksa uzun mesafe koşuşu mu olacağı içinde bulunduğumuz dönemdeki performansına bağlı gibi gözüküyor. Çünkü sektör, yakalanan noktayı muhafaza etme deneyimi edinmez ise hızla düşüşe geçebilme riskini de göz ardı etmemeli. Zaten bir süredir Türkiye’de muz serası yatırımlarının ne olacağı ile ilgili konuşmalar, sektörün farklı paydaşlarınca bazen sessizce, bazen açıktan yapılıyor. Son 10 yılda dünyada muz üretimi yalnızca yüzde 10 civarında artış gösterirken Türkiye’de muz üretimi 4 kat arttı. Bu süreçte muz üretim alanları 3 kat artarken üretim miktarı artışı ise beş kat civarında. Muz üretim alanlarının artışından daha önemlisi, birim alandan elde edilen verimin yüzde 59 artış göstermiş olması Türkiye muz sektörü için önemli bir başarı. Türkiye, FAO 2020 verilerine göre dekarda 6 bin 529 kg verimle Butan’dan sonra en yüksek verim elde eden ikinci ülke konumunda. Henüz FAO verilerinde görülmeyen TÜİK 2021 verilerine göre ise dekarda 7 bin 190 kg seviyesine ulaşıldı. Bu da Türkiye muz sektörünün bu alanda birinciliği ele geçirdiğini gösteriyor. Ülkemizin bulunduğu bölgede muz üretiminde var olan genel bir yükselişi vurgulamak için Yunanistan ve İsrail’in de verimlilik sıralamasında ilk onda olduğunu hemen eklemek gerekir.
Türkiye’de muz üretim alanları genişliyor
Muz, Mısır üzerinden ülkemize gelmiş bir türdür. Başlangıçta sadece Alanya’da yetiştirilen muz, zaman içerisinde Alanya - Silifke arasındaki sahil bölgelerine yayılmış hatta Erdemli’de de az da olsa yayılım alanı bulmuştur. Son 10 yıla kadar üretim Mersin ve Antalya ile sınırlı iken, son yıllarda Adana, Hatay ve Muğla’da da geniş muz üretim alanları kurulduğu görülüyor. Çok az miktarda Manisa, İzmir, Osmaniye ve Denizli’de de muz üretim alanları mevcut. Buna rağmen, hâlâ ülkemiz muz üretim alanlarının yüzde 93’ü Antalya ve Mersin sınırları içerisinde yer alıyor. Burada önemli detay, Mersin ve Antalya’da açık alanda da muz üretimi yapılabilmesine karşın, diğer illerdeki yatırımların tamamı örtü altı olması. Üretim alanı ve verim artışı sayesinde, Türk halkının muz tüketimi de artmıştır. 2021 yılında Türkiye kişi başı 11,8 kg muz tüketmiş olup, bu 5,73 kg olan dünya ortalamasının (ithal eden ülkeler için) çok üstünde olmakla birlikte Avrupa Birliği ortalaması olan 12,9 kg’a çok yakın bir değer. Üretilen muzun iç tüketim ile hangi noktaya kadar ekonomik olacağı şimdilik belirsiz bir konu olarak karşımızda duruyor.
İthalat re-export için yapılıyor
Bu kadar büyük üretim alanı artışına rağmen ithalatın azalmaması şaşırtıcı aslında. Ancak ihracat verilerine detaylı olarak baktığımızda ithalatın önemli bir kısmının (2021 verilerine göre yüzde 60) re-export muz ticareti için yapıldığı anlaşılıyor. 2019’dan bu yana Türkiye’den özellikle yakın komşularımız ve Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkelere muz ticareti yapılmaya başlandı. 2021’deki ihracatın yüzde 91’i İran ve Irak’a yapılmış ancak bu ihracatta Türkiye üretimi muzun payı yok denecek kadar az. Ülkemizde üretilen muzların kalitesinin son yıllarda önemli gelişme kat etmesine rağmen, özellikle Orta Amerika ülkelerinin üretim kalitesine henüz ulaşamadığı bir gerçek. Re-export muz ticareti yaparak elde edilecek deneyim, hedef ülkelerin kalite beklentilerini anlamak ve buna uygun muz üretimi yapmaya çalışmak için önemli bir basamak olabilir. Ancak dünya standartlarında mal üretip, dünya fiyatlarına uygun olarak muz satmadığımız müddetçe, ülkemizde üretilecek muzun ihracat şansı düşük olmaya devam edecek. Dünyada mevcut ihracat rotası, Orta Amerika veya Batı Afrika’dan, ABD, Avrupa, Akdeniz şeklinde. Bu rota, kaliteli muz talebi olan yakın ülkelerin ülkemiz üzerinden muz almasını mümkün kılıyor. Son üç yıllık ihracata baktığımızda, muz sektörünün, tıpkı baklagil sektöründe olduğu gibi uluslararası muz ticaretini öğrenmeye başladığı da söylenebilir.
Islah çalışmaları yeni çeşitler sunuyor
Üretimdeki hızlı artışa paralel olarak, son yıllarda muz çeşit ıslah çalışmalarının da arttığı gözleniyor. Bu konuda öncülüğü, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü yapıyor. Öncü olan bu enstitünün açtığı yoldan giden özel sektör firmaları da muz ıslah çalışmaları sonucunda çeşit geliştirerek kayıt altına aldırmışlar. Ülkemizde 17 muz çeşidi kayıt altına alınmış olup, bunun 13 tanesi 2019 ve sonrasında kayıt edilmiş. Bu çeşitler genellikle ülkemizde yıllar içinde oluşan muz popülasyonundan nitelikli bireylerin seçilmesi ile yapılan seleksiyon çalışmaları sonucu elde ediliyor. Muz mutasyona çok açık bir tür olduğu için farklı nitelik gösteren mutantların oluşması da son derece doğal ve normal bir durum. Muzda farklı mutasyon ve ıslah çalışmaları, başta Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü olmak üzere, bazı üniversite ve özel sektör araştırma kuruluşlarında da devam ediyor.
Türkiye fidan üretiminde iyi durumda
Ekiliş alanlarındaki artışa paralel olarak muz fidanına olan talep ve dolayısıyla fidan üretimi de artmakta. Bazı üreticiler her yıl fidan alırken, 5 yılda bir fidan değişikliği yapan üreticiler de bulunuyor. Bu nedenle yıllık muz fidanı talebi bir tahmin olarak belirlenebilir. 2021 yılına geldiğimizde muz fidanı üretimi 6 milyonu geçmiştir. Bu miktarın tamamı doku kültürü teknolojisi ile steril laboratuvarlar ve korumalı seralarda yapılan, zararlı organizmalardan ari üretimler. Ülkemiz fidan kalitesi açısından oldukça iyi bir durumda. Yeni kayıt altına alınan çeşitlerin doku kültürü tekniğinin kullanımı ile hızla yayılması mümkün. Ancak alışkanlıkları değiştirmek aynı biçimde kolay değil. Fidan üretiminde, eski çeşitler olan Grand Nain ve Bodur Cavendish gibi çeşitlerin yanında 2019 da tescil edilen Alata Azman çeşidi tek başına yüzde 38’lik bir paya sahip. 2021 yılında Anamur çeşidi üretim miktarının arttığı buna karşın Grand Nain’in önemli oranda düştüğü görülüyor.
Maliyetler fidan değiştirme sürelerini uzatabilir
Önümüzdeki yıllarda muz üretim alanlarında düşük ivme ile de olsa artış bekleniyor. Buna paralel olarak muz fidan ihtiyacının artacağını da söylemek mümkün. Mevcut üretim alanlarında 20 milyonun üzerinde muz bitkisi bulunmakta olup, bilimsel olarak tavsiye edilen iki yılda bir yenilenmesi durumunda yıllık 10 milyonun üzerinde fidana ihtiyaç var. Mevcut ihtiyaç tablosuna göre, ülkemizin fidan üretimini karşılayacak bir üretim potansiyeli bulunuyor. Zira doku kültürü laboratuvarlarının kapasitesi bu rakamlara ulaşabilecek seviyede. Bu nedenle fidan açığından bahsedilemez. Ancak maliyetlerin yükselmesinin, üreticilerin fidan değiştirme sürelerini uzatma eğilimi göstermelerine neden olması beklenebilir. Bu nedenle fidan ihtiyacının görece azalması da mümkün.
Muzun su isteği bir risk faktörü
Son aylarda muz seralarında yetiştirilebilecek alternatif ürünlerle ilgili arayışların arttığı da gözlemleniyor. Hâlâ kârlı bir yatırım olmakla birlikte muz üretimi yatırımının 5-10 yıl öncesi ile aynı kârlılıkta olmadığı da bir gerçek. Muz fidanı üreticileri ile yapmış olduğumuz görüşmelerde de muz fidanına olan talebin geçen yıllara göre düştüğü dile getiriliyor. Muz fidanı piyasasındaki bu durgunluğun, üreticilerin muz fidanı değiştirme sürelerini uzatmasından mı, yoksa “Altına Hücum” şeklinde hızla artan muz yatırımlarında pik noktasına yaklaşılmasından mı kaynaklandığı zaman içerisinde daha net görülecektir. Ülkemiz gibi su fakiri bir ülke için muzun su tüketimi de uzun vadede bir risk faktörüdür. Muz üretiminin 855 olan su ayak izi önümüzdeki yıllarda ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkabilir. Domatesten üç kattan fazla su ayak izi olan muzun su ihtiyacının yarattığı baskı, son yıllarda iyice azalan su kaynaklarımıza başka bir tehdit olarak karşımıza çıkacak gibi gözüküyor. Muz üretim alanının genişlemesi su temini sorunlarının yaşanmasına sebep olabilir. Bu da yeni muz üretim alanlarının oluşturulmasına engel olabilecek veya mevcut alanların başka türlerle değiştirilmesine sebep olabilecek bir güçlük olarak karşımızda duruyor.
Muzu değiştirmek çok daha kolay
Muz dünyadaki en ucuz meyvelerden biridir. Hemen hemen aynı nakliye bedeli ödediğimiz Avrupa Birliği’nde muzun ithalat fiyatı 0,80 – 1,00 dolar aralığında. Ancak Türkiye muz ithalatında yüzde 145,8 gümrük vergisi uygulayarak üreticisini korumaktadır. Bu verginin, herhangi bir nedenle (tarımda AB Gümrük Birliği’ne girilmesi, politika değişikliği vs.) azalması veya ortadan kalkması durumunda çok ciddi bir üretici kitlesi zarar görebilir. Ancak dolar kurundaki mevcut durumun ülkemizde üretim yapmayı biraz daha cazip hale getirdiği de söylenebilir. İşin belki de biraz daha rahatlatan tarafı, herhangi bir sebeple muz üretiminde yeterli gelir elde edilmemesi durumunda, tek yıllık bir bitki olan muzun sökülüp yerine başka bir türün, özellikle örtü altı sebze türlerinin yetiştirilmesi fiziki olarak kolaydır. Ancak işin getireceği ekonomik yükler ve deneyimsizlik gibi teknik yükler, bu değişimi biraz zorlaştırmakla birlikte, örneğin avokado gibi verim almak için yıllarca beklenen bir tür olmadığı için bu değişimin üreticiye maliyeti çok düşük olacaktır.
Muz doğru adımlarla uzun mesafe koşabilir
Bütün bu değerlendirmeler ışığında muz sektörünün koşusunun kısa mesafe koşusu olduğunu söylemek mümkün değil. Muz kalitesini artırabilir, muzun hasat sonrasında işleme, ambalajlama ve muhafazasında standartlarımızı yükseltebilirsek bitiş çizgisini uzak ufuklara ertelemek de mümkün. Bunun için üreticiden tüccara, sarartma tesisinden markete kadar bütün alanları kapsayacak bir yaklaşım ile toplam üretim kalitesini arttırmamız gerekir. Bu da ancak ciddi bir projeksiyon ve etkin bir program ile mümkündür. Sektörün dağınık yapısına baktığımızda şimdilik bu programın biraz uzağında durduğumuz da bir gerçektir. Bu program, sektörde var olan mevcut örgütlerin ortak çıkarlar etrafında toplanması ile etkin biçimde kurulabilir. Fakat ülkece sosyopsikolojik sorunumuz olan “herkes bu işi yapabilir” veya “sadece ben kazanayım” fikrinden çıkmadan da bu mümkün değil. Konusunda uzman sosyolog, ziraat mühendisi, ekonomist, pazarlama uzmanı, marka yöneticisi gibi çok farklı disiplinlerdeki insanların fikirlerine ve deneyimlerine, belirli bir program dahilinde yatırım yapmanın, toplam kazancı arttıracağını anladığımız zaman bu işi yapabiliriz. Ülkemiz bu uzmanları yetiştirmiş bir ülke olmakla birlikte, organizasyon alanında çektiğimiz sıkıntılar nedeniyle bu uzmanlıklardan hala yeterince yararlanamadığımız da ortadadır. Muz üretimini ve kalitesini artırabilir, hasat sonrası işleme ve pazarlamada sektörünü daha nitelikli hale getirebilir, gerektiğinde muz üretim alanlarında alternatif ürünler yetiştirme senaryoları da yapabiliriz. Böylece muz sektörünü bir uzun mesafe koşucusuna çevirebiliriz. Abdullah Öztürk’ün ülkemizin tarımsal işletme yönetimi sorunları ile ilgili harika kitabının başlığı gibi; Vallahi, Yes We Can!