Tarım Dergisi tarlasera
tarlasera SATIN AL
Kapat

Kim korkar hain GDO'dan?

kim-korkar-hain-gdodan2.jpg

GDO’ya yönelik korkular, önyargıların oluşmasında en büyük etken. Ancak korkularla kazanç sağlayan kişi ve kurumlar için önemli bir menfaat aracı olan bu görüşler, bilimsel kaynaklara bakıldığında kolayca çürütülebilir.

Bilimden nasibini alamamış kişiler sıradan vatandaşlar olabilir; herkesin bilimci olmasını bekleyemeyiz. Dolayısıyla bilmedikleri, akıllarının almadığı yeni teknoloji ürünlerinden korkmaları doğal karşılanmalı. Öte yandan, yüksek eğitim almış hatta doktora yaparak ardından profesör unvanı almış kişilerin GDO korkuları nasıl açıklanabilir acaba?

GDO farklı alanlarda yıllardır kullanılıyor

Sorunun doğru olarak cevaplanabilmesi için GDO diye genellenen ve her kötülüğün kaynağı olarak hafızalara kazınan tabirin doğru tanımlanması gerekiyor. Adından da anlaşılabileceği üzere, Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) tüm canlı varlıkları kapsayan bir terim. Yani gözle görülmeyen mikrorganizmalar, omurgalı veya omurgasız tüm hayvanlar ve tabii ki çiçekli veya çiçeksiz, tek yıllık veya çok yıllık tüm bitkiler bir “organizma” olduğundan bunların her birinin genetiği değiştirilip GDO elde edilebilir. Ve 1973 yılından beri de ediliyor!

Nitekim, bugün dünyadaki şeker hastalarının kullandıkları insülin 1982 yılından beri GDO’lardan elde ediliyor ve “Humulin” adı altında satılıyor. Hepatit B aşısı gibi çoğu aşılar, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların önemli bir kısmı GDO’lardan üretiliyor. Halen kullanımda olan GDO ürünü ilaçların sayısı hızla artıyor. Peynir yapımında kullanılan peynir mayası kimosinin yüzde 80’i yine GDO’lardan elde ediliyor. Keza çamaşır yıkamakta kullandığımız deterjanlar da artık GDO’lardan elde edilmiş enzimlerle takviye ediliyor.

Bilimsel risk analizlerine dayalı

Sağlık sektöründe ve hatta gıda sanayinde kullanılan tüm bu GDO ürünleri herhangi bir tepki almazken iş tarımsal üretimde kullanılan birkaç tür GDO’ya gelince işin rengi birden değişiyor. Sağcısı, solcusu, futbolcusu, yaşlısı, genci toplumun tüm kesimlerinde GDO konusunda büyük bir endişe ve korku oluşmuş durumda.

Tarımsal üretimde kullanılan GDO’lar konusundaki endişeler şu ana başlıklar altında toplanabilir:

1) Gıda güvenliği: Alerjenisite, toksisite, kısırlık, kanser

2) Çevresel etkiler: Hedef dışı organizmalar, biyoçeşitlilik

3) Tekelleşme ve ticari kaygılar

4) İdeolojik, duygusal ve kişisel tercihler

Bu endişe konusu başlıklar, ilk GDO’nun üretildiği 1973 yılından beri bilim insanları tarafından gündeme getirilmiş, enine boyuna tartışılarak ulusal ve uluslararası biyogüvenlik mevzuatları oluşturulmuştur. Modern biyoteknolojinin insan sağlığı ve çevreye zarar vermeden uygulanmasını sağlamak için alınan bu politik ve işlevsel önlemlerin, yani biyogüvenlik kanun ve yönetmeliklerin hepsi bilimsel risk analizleri üzerine dayanıyor.

Klasik eşdeğeri kadar güvenliyse izin veriliyor

GDO’ların çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini belirlemek üzere yapılan bilimsel risk analizleri, başta Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Dünya Sağlık Örgütü (WHO) olmak üzere çeşitli ulusal ve uluslararası kuruluşların ilgili uzman komitelerince her bir konunun özelliğine göre hazırlanmış rehber dokümanlara ya da kural ve kaidelere göre yine o konuda uzmanlaşmış ve deneyim sahibi olmuş kişi ve laboratuvarlar tarafından yapılır.

Bilimsel esaslara göre yürütülen bu laboratuvar, sera, tarla ve/veya klinik çalışmalardan elde edilen bilimsel sonuçlar yine kamu adına görev yapan Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) gibi kuruluşların bilim insanlarından oluşmuş ve tam bağımsızlığı güvence altına alınmış bilimsel komiteleri tarafından incelenir. Bu incelemeler sonucunda, risk değerlendirilmesi yapılan GDO’nun en az klasik eşdeğeri kadar güvenli olduğuna karar verilirse, bu GDO’nun üretilmesine ve/veya gıda ve yem amaçlı olarak tüketilmesine izin verilir.

Bilimsel görüşler önemsenmiyor

Şimdiye kadar, dünyadaki bilim insanlarını temsil eden saygın bilim akademileri ile konuyla ilgili önemli meslek kuruluşları GDO’ların güvenliği konusunda “Biyoteknoloji olarak da isimlendirilen modern gen teknolojileri, hızla artan dünya nüfusunun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamak amacıyla tarımsal üretimin artırılmasında önemli olanaklar sunmaktadır. Her bir GDO bir diğerinden farklıdır. Ayrı ayrı ele alınarak bilimsel risk analizlerinden geçen ve üretim ve tüketimlerine bu analizler sonucu izin verilen GDO’lar en az klasik eşdeğerleri kadar güvenlidir” şeklindeki görüşlerini oluşturarak kamuoyu ile paylaştı.

Hal böyleyken, en saygın bilimsel ve mesleki kurum ve kuruluşların GDO konusundaki ortak görüşlerine karşı sapkın bir umursamazlık ve aldırmazlık görüyoruz. Söz konusu GDO olduğunda çakma uzmanların, sözde çevreci STK’ların ve her türlü çıkarcı çevrelerin görüşleri kamuoyunda bilimsel araştırma sonuçlarından ve buna dayandırılan bilimsel kurum görüşlerinden daha fazla kabul görüyor.

Sapkın görüşler korku güdüsünü besliyor

“Ulusların Zenginliği” kitabının yazarı Adam Smith’in bundan 250 yıl önceki “Sıradan bir insanın bilgisinin çok az bir kısmı onun kişisel gözlem ve düşüncelerinin ürünüdür. Geri kalan kısmı, tıpkı ayakkabıları ve çorapları gibi görevi pazar için bu özel malı yapıp hazırlamak olan kişilerden satın alınmıştır” saptaması bugün medyada her gün görüp duyduğumuz GDO konusundaki görüş ve düşünceleri pek güzel tanımlıyor.

Bu saptama çerçevesinde konuyu biraz daha inceleyebiliriz. Önce, sıradan vatandaşlara sunulan bu gerçeği yansıtmayan sapkın görüşlere bakalım:

1) GDO’lar sağlığa zararlıdır, kansere ve kısırlığa yol açar.

2) GDO kullanımı pestisit kullanımını arttırır.

3) GDO’lar beklenmedik yan etkilere neden olur.

4) GDO’lar çevreyi mahveder.

5) GDO’lar ile ne verim artar ne de dünyadaki açlığa çözüm bulunabilir.

Bu iddiaların ezici çoğunluğunun yediğimiz gıdalara ve gıda korkusu yaratmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Korku, tüm canlılar gibi insanların da en önemli güdüsüdür; zira kendini tehlikelere karşı sakınmayı sağlar. Beslenme de en temel içgüdüdür; düzenli beslenme ile yaşam devam eder. Bunları cinsellik ya da üreme güdüsü takip eder; o da tüm canlılarda neslin devam etmesi için gerekli.

kim-korkar-hain-gdodan.jpg

Korkularla kazanç sağlanıyor

Daha önce yazdığım gibi sözde çevreci STK’lar, GDO’ların çevre üzerindeki olası olumsuz etkileri yerine, doğrudan gıda amaçlı tüketimi ve bundan kaynaklanabilecek riskleri kamuoyuna sunuyor ve bundan önemli bir parasal gelir sağlıyorlar. Bu STK’ların yanında, mesleğine yabancılaşmış ya da kendi alanında görünür

başarısı olmayan bazı hekimler ve sözde bilimciler de gıda korkusu üzerinden şan şöhret sahibi olmayı ve bundan maddi ya da manevi menfaat sağlamayı pek iyi beceriyorlar. Gıda korkusu, GDO korkusu ile çeşnilendirildiğinde satışlar daha da artıyor. Burada, yüksek tiraj ve reyting peşindeki medya mensupları ile gıda/GDO korkusu pazarlamacıları arasındaki aşk ilişkisini de unutmayalım.

"Gıda korkusu"nun kaynağı

“Gıda Korkusu” başlıklı kitabında Harvey Levenstein, beslenmeye dair endişelerin tarihçesini 1800’lü yılların sonundan başlayıp günümüze kadarki örnekleriyle tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. “...Pasteur tarafından ciddi hastalıkların çoğuna mikropların neden olduğunun bulunması ve buna yönelik olarak pastörizasyon gibi tedbirlerin alınması, hastalıkları önlemede aşı ve tedavide antibiyotiklerin geliştirilmesi insanların ömrüne ömür katmıştı... Ancak, modern bilim yiyeceklerden kaynaklanan korkuları daha da arttırdı;... bu tip korkuları baş destekçisi olan kişilerden biri Nobel Ödülü’nü kazandı...”

Levenstein’in çok güzel anlattığı üzere gıda korkularının hemen hemen tamamı ABD kaynaklı. Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde bu korkulara pek rastlanmıyor. İnsanların kendi kültürlerine ve damak zevklerine göre beslenmek yerine ABD’de yaygın, uzun yaşamaya yönelik olarak beslenme tercihlerini “Amerikalılar, ölümün isteğe tabi bir şey olduğunu zannederler” şeklinde eleştiriyor. Levenstein gıda korkusunu metalaştırarak gelir kapısı haline getiren bir dizi doktoru ve kuruluşu da detayları ile anlatıyor.

Alternatif tıp yanılsaması

Anlayacağınız, GDO korkusu öncesinde de insanları gıda korkusu ile istismar etmeyi meslek edinmiş şarlatanlar bugün olduğu gibi bundan sonra da olacak. Bu şarlatanların geniş bir çalışma alanı da sağlık konusu oluşturuyor. Etkileri bilimsel olarak kanıtlanamamış olsa da geniş bir kitle tarafından tedavi ettiğine inanılan alternatif tıbbi yöntemler, bu uygulamaları pazarlayanlar tarafından “tamamlayıcı tıp” olarak tanımlanıyor.

Bilimi ve modern tıbbı reddeden bu şarlatanlar, çeşitli otlar ve bunlardan elde edilen takviye haplar ya da bir kısım geleneksel tedavi yöntemleriyle hemen her türlü hastalığa karşı insanları koruyup iyileştirmeyi vaat ediyorlar. Ancak, Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüleri bünyesinde 1999 yılında kurulmuş bulunan Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi’nde şimdiye kadar birkaç milyar dolar harcanarak yapılan bilimsel çalışmalar bu “kocakarı” ilaçlarının iddia edilen etkilere sahip olmadığını gösterdi.

Çözüm bilim ve aklın süzgeci

Konuyu toparlayacak olursak, her devirde toplum içerisinde korku yaratarak bundan çıkar sağlayan gruplar için GDO korkusu da son derece kullanışlı bir konu. Dolayısıyla basının da desteği ile sıradan vatandaşların görece yeni olan bu teknoloji ürünlerinden korkmaları doğal karşılanmalı. Ancak, yüksek eğitim almış, hekim olmuş ve hatta doktora yaparak profesörlüğe kadar yükselmiş olan kişilerin, GDO iddialarına biraz daha şüpheci yaklaşmaları gerekir.

Bir başka deyişle, gerçek aydın ve bilim insanlarının internet ortamında dolaşan iddiaları sorgulamasız endişe kaynağı olarak alıp korkmak ve hatta bunları yaymak yerine, artık erişilmesi kolay olan bilimsel kaynaklara ulaşmaları ve sorumsuzca pazarlanan GDO korkusuna itibar etmemeleri gerekir düşüncesindeyim.

Özetle, her yeni teknoloji gibi biyoteknoloji ürünü GDO’lar da teknolojiye vakıf olmayanları korkutabilir. Buna karşın, bilimsel verileri aklın süzgecinden geçirerek karar verme yetisine sahip olanlar bilimsel yöntemler kullanılarak yapılan risk değerlendirme süreçlerinden geçmiş GDO’ların ve ürünlerinin en az klasik eşdeğerleri kadar güvenli olduğunu görüp bu GDO korkusundan uzaklaşabilirler. Tabii ki GDO korkusundan nemalananlardan böyle bir yaklaşım beklemek abesle iştigal olur.

Sayfa ilk kez okundu.

En çok okunan makaleler

Yorumlar
    Bu yazı için henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
Yorum Yaz

Yorumunuz Gönderildi