Tarım Dergisi tarlasera
tarlasera SATIN AL
Kapat

Zeytin dal kanseri hastalığı

Doç. Dr. Mustafa MİRİK / Prof. Dr. Yeşim AYSAN

Zeytinde görülen dal kanseri hastalığı Türkiye’de özellikle Marmara bölgesindeki zeytin üreticilerinin en büyük sorunlarından. Üretimde büyük kayıplara yol açabilen dal kanseri hastalığıyla mücadelede kültürel önlemler öne çıkıyor.

Tarımsal alanda zeytinin kullanımına ilişkin ilk verilere M. Ö. 6000 yıllarında Doğu Akdeniz’de Suriye sınırları içerisinde rastlanılmıştır. Zeytin meyvesi yağlık ve sofralık olarak işlenebilen tarımsal bir ürün olmasının yanı sıra, zeytinyağına ve salamuraya işlenmesi nedeniyle de tarıma dayalı sanayi ve ihracatta vazgeçilmez ürünler arasında yer almaktadır.

Zeytin ağacı (Olea europea L.) yetiştirme koşullarının en iyi olduğu yerler Akdeniz iklimine sahip bölgelerdir ve özel iklim istekliliği nedeniyle daha çok Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde yapılmaktadır. FAO’nun 2013 verilerine göre dünyada zeytin ağacı varlığının yaklaşık yüzde 90’ı bu ülkelerde yer almaktadır. Yaklaşık 9 milyon 984 bin 918 hektar zeytin üretim alanında, 16 milyon 584 bin 919 ton zeytin üretimi yapılmaktadır (FAO 2013). Dünyada son yıllarda zeytinyağı ve sofralık zeytin gibi zeytin ürünlerine artan talep nedeniyle; sadece Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde değil, Akdeniz iklimi gösteren Arjantin, Şili, Meksika, Peru ve Avusturalya gibi ülkelerde de ekonomik anlamda zeytincilik tarımı yapılmaya başlamıştır.

Zeytin üretimi desteklerle artıyor

Türkiye, coğrafik konumunun zeytin üretimi için uygun olması nedeniyle dünyada önemli zeytin üreticileri arasında 4. sırada yer almaktadır. Zeytin üretiminin bölgelere göre dağılımına bakıldığında yüzde 53’ünün Ege bölgesinde, yüzde 18’inin Marmara bölgesinde, yüzde 23’ünün Akdeniz bölgesinde, yüzde 6’sının Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve yüzde 0,2’sinin de Karadeniz Bölgesi’nde olduğu görülmektedir. Bölgelerde üretilen zeytinin kullanım alanları farklılık göstermektedir. Ege bölgesinde üretimin yüzde 55’i yağlık olarak değerlendirilirken, Marmara bölgesinde yüzde 60′ı sofralık olarak yapılmaktadır.

Türkiye’de 1995 yılında 515 bin ton dane üretimi ve 40 bin ton zeytinyağı üretimi gerçekleştirilirken; 2012 yılına gelindiğinde 1 milyon 820 bin ton dane üretimi ve 195 bin ton zeytinyağı üretimi yapılmıştır. Bu artıştaki en önemli faktörler; son yıllarda Türkiye’de diğer tarım ürünlerine uygulanan desteklemelerin zeytin ve zeytin ürünlerine de yapılmasının yanında, sertifikalı fidanı ile zeytin bahçesi tesisine verilen destek, girdi destekleri, zeytinyağında kilogram başına uygulanan prim desteği ile ambalajlanmış-paketlenmiş sofralık zeytin ve zeytinyağına verilen ihracat desteğidir.

Hastalığın belirtileri ve gelişimi

Türkiye’de çok geniş alanlarda üretimi yapılan, iç tüketim ve ihracatımız için önemli bir yere sahip olan zeytin ağaçlarında ekonomik kayıplara neden olan birçok hastalık ve zararlı bulunmaktadır. Bu etmenlerden dolayı gerek zeytinyağı, gerekse sofralık zeytin üretim miktarında azalmalar yaşanmaktadır. Özellikle bakteriyel hastalıklardan Pseudomonas savastanoi pv. savastanoi’nin (Smith 1908) (Janse 1982) neden olduğu zeytin uru veya zeytin dal kanseri hastalığı önemli bir yere sahiptir. Etmen Oleceae ve Apocynaceae familyasına ait farklı bitkilerde yaprak, sürgün ve gövdede urların oluşumuna yol açar.

Hastalık etmeni konukçu bitkinin gövde ve dallarında hastalık belirtisi olan ur oluşumlarına neden olur (Şekil 1). Ur görünümleri dalların dışında kök boğazında, yapraklarda ve az da olsa meyvelerde görülür. Ur ve siğiller önce yeşil renkte olurken, daha sonra grileşir (Şekil 2). Urların üzeri başlangıçta düz süngerimsi iken, sonra pürüzlenir, zamanla odunlaşıp sertleşerek siyah rengini alır (Şekil 3). Bitkiler genç dönemde hastalandığında yaşlılara göre daha fazla etkilenmekte ve kurumalar ortaya çıkmaktadır. Özellikle don tehlikesi olan bölgelerde hastalık şiddeti ve kurumalar çok daha fazla olmaktadır (Şekil 4). Yaşlı dallarda hastalık şiddetine bağlı olarak bitki gelişiminde gerileme ve verimde azalmalar meydana gelir.

Ekonomik açıdan etmenin en önemli konukçusu zeytindir. Ancak hastalık etmeni bir yara patojenidir. Bitki üzerinde herhangi bir yara olmadığı takdirde patojenin bitkiye girişi söz konusu olmadığı için hastalık gerçekleşememektedir. Bakteri, kışı bulaşık ağaçlardaki taze urlar içerisinde geçirir. Hastalık etmeni urlar içerisinde yıl boyunca çoğalır. Islaklık ve nem olmadığı zaman enfeksiyon az görülür. Nemli ilkbahar aylarında urlardan akışkan bir madde yayılır. Bu salgı içerisinde bol miktarda bakteri vardır. İlkbaharda bu akıntılara dokunan kuşlar, böcekler ve budama makasları bakteriyi diğer ağaçlara taşır. Siyah renge dönen urlar canlılığını yitirdiğinden hastalığı bulaştırma yetenekleri yoktur. Bakteri doğal açıklıklardan girip enfeksiyon yapamaz. Bitki dokusuna girebilmesi için dokuların yaralanmaları gerekir. Sırıkla hasatta filizlerde ve dallarda meydana gelen yaralar, dolu yaraları, don çatlakları, budama ve aşı yaraları, yaprak dökümü ile meydana gelen yaralar, böcek zararı (özellikle zeytin sineği Dacus olea) ve rüzgar esnasında dalların birbirine sürtmesi sonucu açılan yaralar bakterinin bitkiye giriş kapılarıdır. Bakteri budama aletleri ve diğer ekipmanlarla da taşınabilir. Sıcaklık, hastalığın gelişmesinde ölçü değildir. Hastalık etmeninin gelişmesi için optimum sıcaklık derecesi 22-24o C; maksimum 32o C ve minimum 5-10o C’dır. Etmenin konukçuları olarak zeytin (Olea europea L.), zakkum (Nerium oleander L.), yasemin (Jasminium officinale L.), dişbudak (Fraxinus excelsior L.) ve forzitya (Forsythia sp.) saptanmıştır.

Hastalıkla ilgili araştırmalar

Ülkemizde bu hastalığın zeytinlerdeki varlığı uzun zamandır bilinmesine rağmen ilk çalışmalar Ege bölgesinde Azeri (1993), Aydın ve Muğla illerinde Tatlı ve Benlioğlu (2004), Batı Akdeniz bölgesinde Basım ve Ersoy (2000), Doğu Akdeniz bölgesinde Mirik ve ark. (2004), Marmara bölgesinde ise yine Mirik ve ark. (2007) tarafından yapılmıştır.

Marmara bölgesinde yapılan bir TÜBİTAK projesi kapsamında Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Tekirdağ ve Yalova illerindeki zeytin üretim alanlarında araştırma yapılarak dal kanseri hastalığının yaygınlığı yüzde 15-100 arasında değişmekle birlikte, ortalama yüzde 57 olarak belirlenmiştir. İllere göre hastalığın yaygınlık oranı ise Balıkesir’de yüzde 65, Çanakkale’de yüzde 73 ve Tekirdağ’da yüzde 30 olarak saptanmıştır. Sofralık Gemlik çeşidinin üretildiği Bursa ve Yalova’da hastalığa rastlanılmamıştır. Yağlık çeşitlerin üretildiği Mudanya’da ise hastalık yüzde 2-5 arasında değişen oranlarda saptanmıştır.

Marmara bölgesinde zeytin üreticisinin en büyük sorunlarından biri olan zeytin dal kanseri hastalığı etmeniyle ilgili yapılan diğer bir çalışmada ise Marmara bölgesinden toplanan zeytin izolatları yüzde 44-80 benzerlik oranıyla Pseudomonas savastanoi pv. savastanoi olarak tanılanmıştır. İzolatlarda birbirinden en uzak türün yüzde 97 oranında fenotipik, yüzde 98 oranında genotipik benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Hastalık Marmara bölgesi üretim alanlarında sürekli bir artış göstermektedir. 2012 yılında aynı bölgede yapılan araştırmalar sonucunda zeytin dal kanseri hastalık etmenine Çanakkale’de yüzde 100, Balıkesir’de yüzde 81, Tekirdağ’da yüzde 66, Bursa’da yüzde 4 oranında rastlanırken, Yalova’da hastalığa rastlanmamıştır.

Hastalık mücadele

Bakteriyel hastalıklara karşı kimyasal kullanımı sınırlı olduğundan hastalıkla mücadelede kültürel yöntemler önemlidir. Don olayının çok olduğu yerlere zeytin dikiminden kaçınılmalı veya kuytu yerler tercih edilmelidir. Taban suyu yüksek yerlerde zeytin yetiştiriciliği yapılmamalı veya fazla su için kurutma hendekleri açılmalıdır. Bahçe tesisinde fidanların bulaşık olup olmadığı kontrol edilmelidir. Fazla azotlu gübre vermekten kaçınılmalıdır. Hasatta sırık kullanımından vazgeçilmeli ve hasat için zeytinin kolayca toplanabileceği olgun devre beklenmelidir. Budama işlemleri nemli günlerde yapılmamalı ve makaslar yüzde 1’lik hypo ile dezenfekte edilmelidir. Bahçede urlu dallar var ise bunlar toplanıp yakılmalıdır. Ağaçlarda mümkün olduğunca az yara açılmalıdır. Çevrede bulunan alternatif konukçular uzaklaştırılmalıdır. Budama yerlerine yüzde 5’lik göz taşı ve arkadan bitkisel katran sürülmelidir. Hasat ve budama işlemleri, don ve dolu gibi doğa olaylarından sonra bakırlı preparatlarla ilaçlama yapılmalıdır. Hastalığa karşı dayanıklı çeşitler kullanılmalıdır.

Hastalığın kimyasal mücadelesinde; üretim sezonu içerisinde ilkbaharda ve hasattan sonra olmak üzere en az iki kez bakırlı bir ilaçla uygulama yapılmalıdır. Bakır içerikli kimyasalların kullanılması açılan yaralardan hastalığın yayılmasını azaltır. Bunun yanı sıra yaralanma görüldüğü zaman yeni enfeksiyonlardan korunmak için bakırlı ilaç uygulaması tekrarlanmalıdır. Yaprak döküm yerlerinden bu bakteri giriş yapıp ur oluşturabileceğinden, zeytinlerde yaprak dökümüne neden olan halkalı leke hastalığına (Cyclogonium oleaginum) karşı gerekli ilaçlamalar yapılmalıdır.

Sayfa ilk kez okundu.

En çok okunan makaleler

Yorumlar
    Bu yazı için henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
Yorum Yaz

Yorumunuz Gönderildi